Çarşamba, Haziran 21, 2006
Rum Efsaneleri
Canlanan Balık Efsanesi: Güya, Sultan Mehmet Bizansı kuşattığı gün bir papaz göl kıyısında kıyında balık kızartıyormuş. O sırada yanına gelen biri, Osmanlıların şehre girmek üzere olduklarını söylemiş. Papaz böyle bir şeye hiç ihtimal vermediği için demiş ki: "Türkler hiç bir zaman kutsal şehre ayak basamazlar.Buna inanmam için bir tarafı kızarmış balıkların canlanarak uya atlaması lazım.Türklerin bu şehre girmesi imkansızdır."
Demesiyle birlikte tavada bulunan bir tarafı kızarmış yedi tane balık birbir canlanıp patır patır göle atlamışlar.Güya o yarı kızarmış balıklar hala gölün içinde imiş.Rumlar İstanbul'u geri alıncaya kadar gölde yaşayacaklarmış.Rumlar İstanbul'u yeniden alınırsa bir papaz tarafından çıkartılıp öbür taraflarıda kızartacakmış.
Yarıda Kalan Ayin Efsanesi: Fatih Ayasofya'ya girdiğinde büyük bir ayin varmış. Osmanlılar ayini yaptaıran papazı yakalamak istemişler. Papaz can havliyle duvara atılmış. Duvar bir kapı gibi iki yana açılmış ve papaz oradan geçip kurtulmuş...
Osmanlılar şaşırıp kalmışlar. Sonra duvarı yıkmayı denemişler, ama başaramamışlar. Günün birinde o papaz duvardan çıkacak ve 29 Mayıs 1453 Salı günü başladığı ayini tamamlayacakmış. İşte o gün Rumlar tekrar İstanbul'a sahip olacaklarmış.
Denize Batan Kilise Mihrabı Efsanesi: Güya Osmanlıların İstanbul'a girmesi üzerine Ayasofya mihrabı yerinden sökülmüş, Avrupa'ya götürülmek üzere bir gemiye konmuş. Fakat gemi Marmara'da batmış. Mihrap denize gömülmüş. O gün bu gündür, mihrabın denize battığı yerde sular daima durgun olur, atrafa güzel bir koku yayılırmış. Mihrap çok aranmış, ama bulunamamış.
Rumlar İstanbul'u geri aldıklarında bulunabilecekmiş. Getirilip Ayasofya'daki yerine konulacakmış.
Pazar, Haziran 18, 2006
Osmanlı Amerika'dan Vergi Alırdı
ABD 1812 yılına kadar Osmalı'ya haraç veriyordu.
Buna sebep olan olaya gelince...
1795'te Cezayir'in şanlı denizcileri (Barbarosun torunları) İspanyol limanı Cadiç açıklarında Amerikan ticaret gemisi Maria'yı, güvenlik açısından olsa gerek, aramak istedi. Geminin kaptanı direnince gemiye ve içindekilere el koydular. Amerikalı denizciler 'savaş esiri' sayıldı.
Bu olayın Amerika'daki yankıları büyük oldu. Etkisi geçmeden de başta Douphin isimli gemi olmak üzere, on ticaret gemisi de aynı akıbete uğradı.
Olay Amerikan Kongresi'nde günlerce tarşıldıktan sonra Cezayir donanmasını etkisiz kılacak bir savaş filosu kurulmasına karar verildi. Bu amaçla Başkan GeorgeWashington'un emrine 688.000 altın dolar tahsis edildi.
Donanma kısa sürede kuruldu. Cezair Beylerbeyliği Donanmasıyla birkaç kez savaştı, fakat yenildi. Sonunda Amerika bükemediği eli öptü; Cezayirle barış antlaşması imzaladı.
Amerika'nın İngilizce'den başka bir dille (Türkçe) yazılmasına rıza gösterdiği tek antlaşmadır.
Buna göre; Osmanlı Devleti'ne bağlı Cezayir beylerbeyliği, Akdeniz ve Atlantik'te dolaşan Amerikan bandıralı ticaret gemilerini korsanların şeriinden koruyacak. Buna karşılık olarakta Amerikan hükümeti, Osmanlı Devleti'ne her yıl 640.000 dolar ve 12.00 Osmanlı altın lirası (Osmanlı altın lirası bulunamazsa eşdeğeri olan 216.00 dolar) seneviyye (haraç) ödeyecekti.
On iki maddelik antlaşma ABD Başkanı G. Washington'la Cezayir beylerbeyi Hasan Dayı tarafından imzalandı.
Amerika yıllar boyu anlaşmaya sadık kaldı. Ancak Osmanlı'nın zayıflamasından istifade ederek haraç ödemeyi bıraktı.
Hikaye bu kadar... Ve bu hikaye günümüzde insana ne kadar tuhaf geliyor. Yalnız unutmayalım ki, o yıllarda ABD yirmi yaşlarında beş milyon nufuslu küçücük bir devletti, Osmanlı ise o dönemin tartışılmaz tek süper devletiydi.

Cumartesi, Haziran 17, 2006
Zayıf Eşek ve Sonrası

Pazar, Haziran 11, 2006
Küçük bir çamur denizi bulandırmaz

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)