Cuma, Şubat 24, 2006
Aydos'u Fetheden Rüya
Cumartesi, Şubat 18, 2006
Ölüm Doğuran Nikah
Harun Reşid, Cafer’i ve çok sevdiği kızkardeşi Abbase’yi yanından hiç ayırmazdı. Sohbet meclisinde onları da hazır bulundururdu. Harun, Cafer ile Abbase’nin aynı meclis ve sofrada meşru olarak buluşup görüşmelerini sağlamak için, Cafer’e çok fazla yaklaşmamak şartıyla Abbase’yi nikâhlama teklifinde bulundu. Cafer’in kabulü üzerine, Abbase’yi onunla nikâhladı.
Cafer ve Abbase, sohbetlerden sonra Harun kalkıp gidince başbaşa kalırlardı. Cafer verdiği sözün gereği Abbase’ye ilişmiyordu. Fakat Abbase rahat durmadı. Bir fırsatını bularak, zayıf bir anında Cafer’e nikâhın gereğini yaptırdı ve Cafer’den hamile kalarak bir oğlan çocuğu doğurdu. Halifeden korkan Abbase, çocuğu gizlice Bağdat’tan Mekke’ye gönderdi.
Harun Reşid o sene hacca gitmiş ve işin gerçeğini öğrenmişti. Bu duruma fena halde sinirlenmişti. Cafer’in artan kudreti, nüfuzu, bazı icraatları ve harcamaları da halifeyi ürkütüyordu. Nikâhın neticesi ise bardağı taşırdı. Bir hayatla birlikte bir ölüm doğdu. Cafer-i Bermekî, Harun Reşid’in emriyle idam edildi.
Derler ki, Cafer’in babası Yahya o yıl hac sırasında Kâbe’nin kapısında şöyle dua etmişti: “Allahım! Eğer beni günahlarım yüzünden cezalandıracaksan, çoluk-çocuğum ve mallarımı almakla da olsa senin rızana ulaşmam için cezamı dünyada ver, ahirete bırakma.”
Yahya’nın duası kabul edilmişti. Oğlu Cafer idam edilmiş, kendisi de hapiste ölmüştür.
Tarihu’t-Taberî, el-Kâmil fi’t-Tarih; İbn-i Hallikan, Vefeyatu’l-Ayan
Perşembe, Şubat 16, 2006
Yavuz ve Oğlu
Yavuz Sultan Selim, sadeliği sever ve sade giyinirdi. İhtişam ve debdebeden hoşlanmazdı. Kendisi için lüks şeyler yapılmasını istemezdi. Sarayında eski geleneklerin ve hasletlerin devamını isterdi. Sirkeci ile Sarayburnu arasında sahile yakın bir yerde kendisi için sade ve basit bir köşk yapılmasını emretmi şti. Yavuz bir gün bu köşkü ziyaret ederken, iradesi hilafına mükellef (külfetli) bir köşk yapıldığını görünce canı sıkıldı. Hazine defterdarı Abdüsselam Bey'i azarladı: - Ben sana bu kadar akçe sarfına ruhsat vermemiştim. Bir muhtasarca gölgelik yapılmasını emretmiştim. Bu ne ola? Abdüsselam Bey zor duruma düştüğünü, Yavuz'un kaşlarının çatıldığını görünce titremeye başladı. Canını kurtarmak için: - Padişahım! Ben bu köşkü helal malımdan hünkârım için hediye olarak yaptırdım. Arz ve kabulünü istirham eylerim, dedi. Yavuz Selim asabiyetiyle meşhurdu. Yapacağı işleri uzun düşünür, kat'i kararını verdikten sonra tatbik sahasına kor ve artık itiraza tahammül edemezdi. Bununla beraber makul gördüğü sözleri de reddetmez, kabul ederdi. Yavuz Sultan Selim inceleme ve araştırmayı sevdiği gibi, hayır ve hasenatı da pek severdi. Fakat muazzam inşaat ve muhteşem yapılarla uğraşmaya ne hâli ne de zamanı müsaitti. Hatta kendi camiinin bile yalnız temellerini attırabilmiş, ikmaline imkan bulamamıştı. Bir gün Kubbealtı'nda Divan kurulmuştu. Emektar eski vezirler, ocak ağaları, cümle ulema, defterdarlar ve nişancı efendiler huzur-ı hümayünde toplanmış, konuşuyorlardı. Bir ara şehzade Sultan Süleyman'ın Divan'a gelmesi için Harem'e haber salındı. Kanunî babası gibi değildi, ziynet ve ihtişamı severdi. Giyindi kuşandı, sırtında atlas ve kürk olduğu halde huzura girdi. Mutad selamını verip babasının vereceği iradeyi bekledi. Yavuz oğlunu şöyle bir süzdü: - Süleyman, anan ne giysin? dedi. Vekiller, vezirler önlerine bakıyorlardı. Bu hadiseden sonra bir daha ihtişam içinde Divan'da hazır ve nazır olmadılar. A. Ragıp Akyavaş, Üstad-ı Hayat (Ankara 2005), 1/241. Kaynak: Menzil.net